Kategori arşivi: Sinema

İzlediğim filmler ve düşündürdükleri

Stephen King Filmleri ve Ben

Stephen King. Hayatıma ortaokul yıllarında girmiş ve ondan sonra da daima benle birlikte olmuş usta yazar. Dahiyane kurguları ve sıradışı öyküleriyle insanı içine çeken kitaplarının haricinde onu çok özel kılan bir şey daha var. Kitaplarının film çevirileri…

Sinema dünyasında ismini altın harflerle kazımış yönetmenler, altından kalkması bir hayli zor olan Stephen King hikayelerini beyaz perdeye aktarmak için büyük uğraşlar verdi. Bu isimlerden en önemlileri Frank Darabont ve Stanley Kubrick. Stephen King’in eserleri baz alınarak çekilen bu filmlerin kazandığı ödüller ve insanların kafalarında yer ediniş biçimi iyi yönetmen iyi hikaye kombinasyonunun ne denli önemli olduğunu ispatlar nitelikte. Bunlar arasında sayabileceğimiz pek çok film var, bazı öyküler ise birden fazla kez çevrilmiş. Ancak bazıları var ki sinemayla ufak da olsa alakadar olan kimseler tarafından mutlaka hatırlanır. İşte bunlardan bazılarından bahsetmek istiyorum:

1. The Shawshank Redemption

Türkçe karşılığıyla Esaretin Bedeli, IMDb’de (Internet Movie Database) 620 bin küsür sinema izleyicisinin oylamasıyla 9.2 puan alarak en iyi 250 film listesinin birincilik tahtına oturmuş  Frank Darabont & Stephen King yapımı. Barındırdığı ironiler ve sonunda izleyiciyi tabiri yerindeyse ‘dumur’a uğratan senaryosu bu listenin başını çekmesini sağlıyor. Karısı tarafından aldatılan genç bankacı Andy (Tim Robbins) ömür boyu hapis cezasıyla Shawshank hapishanesine gönderilir ve orada görmüş geçirmiş bir mahkum olan Ellis  -namı diğer Red- (Morgan Freeman) ile tanışır. Andy hapishanede daha iyi şartlar için artık akıllıca adımlar atmak zorundadır. Andy ve Ellis’in dostluğu bir yana, hapishanedeki diğer mahkumların da yaşamlarına kısaca değinen bu film diğer sinemaseverleri büyülediği gibi sizi de etkisi altına alacağından eminim.

2. The Green Mile:

Yeşil Yol, Stephen King eserlerinin olmazsa olmazı olağanüstü unsurları barındıran psikoloji/dram türü diyebileceğimiz bir başka Stephen King&Frank Darabont filmi. Çağımızda insanların birbirlerine davranışlarına değinen ancak her yaştan izleyicinin de kaldıramayacağı bir yapım. Film, iki küçük kızı öldürmekten tutuklanmış ve idam cezasına mahkum edilmiş siyahi bir insan ve bulunduğu koğuşun gardiyanları ile arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Aynı zamanda ne zaman öleceğini bilmenin verdiği azapla kavrulan mahkumların psikolojisini de ekrana çok iyi yansıtıyor. Zaman zaman gel-gitlere uğratan bu film, bazen mahkumun çektiği acıdan dolayı ona acımamıza bazen ise idam cezasına çarptırılmasına sebep olan suçunu görüp ölmesine hak vermemize yol açıyor. Zaten sıradışı bir konuya sahip olan bu eser, usta bir yönetmen (Frank Darabont) ve iyi oyuncu kadrosuyla birleşince (özellikle ‘gardiyan’ Tom Hanks ve ‘siyahi mahkum’ rolüyle inanılmaz bir iş çıkaran Michael Clarke Duncan) tadından yenmez bir seyirlik oluyor.

3. The Shining

A Clockwork Orange, Full Metal Jacket gibi önemli yapımların altına imzasını atan Stanley Kubrick’in yönettiği The Shining yine en beğenilen Stephen King çevirilerinden birisi. Çevrildiği Medyum isimli kitabı okumuş biri olarak kitapla birebir olarak uyuştuğunu söyleyemem ancak yönetmenin kendine göre değişiklikler yapması filme eksi yönde bir etki yapmamış. IMDb’de 8.5 puanla 48. sıraya yerleşmiş film, filmin başarısına büyük bir etkisi olan Jack Nicholson’ın eşsiz performansıyla perçinlenmiş. Konusu ise şöyle: Overlook oteline kapalı kalacağı kış ayları boyunca bakmak için işe giren Jack Torrence, ailesiyle birlikte otele yerleşir. Torrence ailesi ilk başlarda hallerinden memnunken, bir vakit sonra Jack Torrence oteldeki kötü ruhlar arasında sıkışıp kalır. Film boyunca Jack’in bozulan psikolojisi ve mistik varlıklarla münakaşasını izlerken diğer yandan da Torrence ailesinin kaçmak için çabalarına tanık olacağız.

4. 1408

John Cusack’in başrol oynadığı ve filmin büyük bölümünde tek kişilik performans gösterdiği 1408, Stephen King’in sevilen çevirilerinden biridir. İzlerken gerçek bir gerilimle baş başa olduğunuzu anlayacaksınız. Konusu ise şöyle:

Mistik olayları araştıran bir yazar olan Mike Enslin, insanların girmeye cesaret edemeyeceği ve hayaletli olduğu söylenilen pek çok yerde bir gece geçirerek orası hakkındaki izlenimleri kağıda aktarmakla uğraştadır. Ancak hayaletli yerlerden en ünlüsü olan Dolphin Oteli’nin 1408 numaralı odasına henüz gitmemiştir. Otelin müdürü oraya girmemesi için elinden geleni yapar ama korkusuz yazar Mike’ı engellemeyi başaramaz. Ancak Mike bu sefer gerçek bir hayaletli odada hapis kalır. 1408 numaralı odadan kaçmak için neler yapabileceğini kimse tahmin edemez.

5. The Mist

Stephen King’in sürpriz ve şok edici sonlarla okuyucularını şaşırtmayı ne kadar sevdiğini hepimiz biliyoruz. Bu film de başarısını insanın kanını donduran sonuna borçlu. Filmde dünyaya ayak basan dünya dışı varlıklardan dolayı bir süpermarkette hapis kalan bir grup insanın öyküsü işleniyor. Aynı zamanda insanların olağanüstü hallerde yapabileceklerinin sınırı olmayacağı, insan olmanın temel unsurlarını bile hiçe sayabilecekleri çok iyi bir şekilde gözler önüne seriliyor. Yönetmen koltuğunda ise yine Frank Darabont var.

6. The Walking Dead (Dizi)

İlk sezonuyla yılın en başarılı dizilerinden biri olan The Walking Dead, 6 bölümlük ilk sezonunda birçok ‘zombisever’in de gönlünü kazandı. Büyük bütçesiyle, göz dolduran efektleriyle ve sürükleyiciliği sayesinde, ekim ayında başlayacak olan 2.sezonu için herkesi merakla bekletmeye devam ediyor. Dizinin yönetmeni Frank Darabont, Stephen King’le olan bağını koparmayarak 2.sezonun senaryosunu beraber yazmak için kolları sıvadı. Dizinin 2.sezonu için ilk fragmanlar da yayınlanmış durumda. Hem Frank Darabont hem de Stephen King hayranı olanlar için (tahmin edebileceğiniz gibi ben) kaçırılmayacak bir yapım oluyor haliyle. Bu iki isme de başarılar dilerim.

Bahsettiğim filmlerden birkaçını izlediyseniz, Stephen King’in kitaplarında korku öğesi yerine gerilimden faydalandığını anlamışsınızdır. Gerilim türü dışında pek çok başyapıta imzasını atan Stephen King, akıllarda kalmak isteyen her yönetmenin en az bir kere sinemaya aktarmak isteyeceği pek çok hikaye ve öykü yazdı. Ayrıca Stephen King’le tanışmamı sağlayan Alper Çaytaş’a buradan teşekkürlerimi iletmek isterim. Okuduğunuz için teşekkürler…